Bir Ömür, İki Hece…
Yazar : Mehmet Cemil DEVECİ
Tarih : 21.08.2023

Bir türlü unutamadığımız, hep aklımızda olan ve kaybedince değerini anladığımız, babalarımız için yazıyorum. Hepsini rahmetle anıyorum. Tüm baba ve oğulların babasını. Hepimiz aynı masalın içinden geçiyoruz galiba, önce bir babaya oğul oluyoruz, sonra bir oğula baba…
Bu yüzden yıllar geçtikçe daha iyi anlıyoruz babamızı ve aynaya baktığımızda kendimizin yerinde zaman zaman onu görüyoruz. Hangi dilde olursa olsun bazı kelimelerin kalbe, zihne düşürdüğü şeyler birbirine benzer. “Baba’’ bu tür kelimelerden biridir. Çocukluğunu geride bırakmış çoğu kimse için.
Babam hep “Baba olunca anlarsın!’’ derdi. Anlayamadığımı düşündüğü durumlarda, Yıllar sonra bir kez daha onun haklı olduğunu görmek hüzünle karışık bir güzelliği yaşatıyor kaç zamandır. Baba oldum ve baba kelimesi zihnimde yeniden yeşerdi, yer belirledi. Kendine yıllardır belkide göremediğim, yitirdğim ve kaybına alışamadığım için olacak ki, çocukluk bahçesini babamı hece hece yeniden yazıyorum. Kalbimin kuytu duvarlarına ve bu iki hecelik kelimeyi telaffuz etmek ya da başkalarından duymak, çocuklarımdan duymak her geçen gün daha dokunaklı geliyor.
Baba kokusu yahut gizli sevda. Şair ne güzel söylemiş “hayatta ben en çok babamı sevdim” diyor) ya, ben de hayatta en çok babamı sevdim ve biliyorum; siz de her vakit itiraf edemezseniz, en çok babanızı sevdiniz.
Çocuğumuz için baba sevgisi, bir kez bile yüzüne karşı sevdiğimizi söyleyemediğimiz, kaç kez niyetlendiğimiz belki provasını yaptığımız, ancak bir türlü dilimizin dönmediği, kelimelerin hep kifayetsiz kaldığı gizli bir sevdadır.uzaktan yaşarız bir ömür. Ne başınızı yerden kaldırabilirsiniz; ne de kendinizi onun kollarına bırakabilirsiniz. Serin bayram sabahlarında yahut gurbet dönüşlerinde hasretten çok bu arzu yaşatır gözlerinizi kimseye belli etmezseniz de. Hep yarım kalmış bir sarılmak acıtır içinizi.
Bir bahçedir babanızın ömrü sizin ayaklarınızın altına serilmiş. O bahçede büyür, olgunlaşır; o bahçeyi süslersiniz tıpkı babalarımızın, Yoncakaya Köyünde, zeytin ağaçlarını süslediği gibi. Aydınlık yaz günlerinizin ve çocukluğunuzun, o bahçenin küçük hatırasıdır.
Değerli okurlarım, öyle sanıyorum ki, her çocuğun kabuğunu ne zaman kaldırsanız kanayan ve asla iyileşmeyen yarasının adıdır baba. Çocukluğumuzun o küçük dünyamızdaki tüm çocukların babasını dövebilecek güçte bir kahramandır baba. Ta ki, filmler, kitaplar bizi kandırıncaya kadar tüm sorulara cevap verebilecek bilgedir baba. Bayramlarda elini tutup camiye gittiğimiz ve ardından ilk elini öptüğümüz dür baba. Bir akşam sofrasında işten, tarladan, bahçeden gelişi, her gün aynı heyecanla beklenilendir baba.
Bizi en çok anlayan, bizi hiç anlamayan ve ilk gençlik yıllarımızda yufka yüreğiyle eğilip ağrılı kalbimize bakmaktan çekinen ve uçurumların kenarından bizi çekendir baba.Kalbimizde patlayan ilk azar onun kalın sesidir. Zamanla unutulur, bu tatlı azar, içimizde akıttığımız ırmaklar duruldukça. Elbet ömür boyunca yarası hiç kabuk bağlamayanlarımız da vardır. Sevdayı yalnız filmlerden, kitaplardan bilenler gibi babasını daima başkalarından dinlemek zorunda kalanlarımı, siyah beyaz resimleri kalbinde renklendirip duvarlarına asanlarımız vardır. Ve biliriz, babasız evlerde akşam erken olur. Babasız kuşlar biraz geç öğrenir uçmayı. Çoğalan yalnızlık boğazınızda öylece kalan, bir türlü yutkunamadığımız koca bir düğümdür. Ondan uzakta olmak, bir daha görememe duygusu, ile yaşamak. Seneler geçse de bazen geriye döner döner ararsınız. İstanbul’dan dönüp her köye gidişinizde ve dönüşünüzde, rahmetli (Edip Çiftçi’nin) 1950 lilerden kalma o burunlu otobüsüne binerken arkanızdan bakan o şefkat dolu gözleri. Bir de evlenip ayrıldığımızda, evimizden ya da uzak olan kente İstanbul’a gittiğimizde kocaman bir çınarın gölgesinden. Bir dağın ve köydeki pınarın serinliğinden ayrıldığınızı hissedersiniz.
Uzun yolculuklarda, ayrılıklarda geçen yıllar içresinde, yanınızda büyüdükçe büyür babanızın yokluğu.ve içine düşmekten korktuğunuz karanlık, koca bir uçuruma dönüşür. Yanınızda yakınınızda o yoksa, su içen ceylanlar gibi ürkek ve tedirgin kalırsınız hayatın kıyısında. Yorgun gemiler nasıl özlerse açık denizlerde limanlarını, baba da öyle özlenir kendisinden uzakta.Görünenin, bilinenin aksine kırılgan ve yufkadır aslında babaların da kalbi.Kırılsa da çocuklarına sesini duyurmazlar, .ağlamamaya, konuşmaya, az gülmeye mecbur kılınmışlardır. Ömürlerinin uzunluğunca özlerler ve beklerler bizleri okul dönüşlerinde ve ya bizleri beklerler köye dönüşlerimizde. Sizleri beklerken onların da yaşlı kalbi heyecandan titrer. Onların da size söyleyemediği sözler, boğazına düğümlenen sebepsiz mutluluklar, kederler vardır. Sizin yüzünüze bakarken, size sarılıp da hissettirmeden, sizi koklarken; ya da bir duvarda ceplerinin bir köşesinde mutlaka bir resminiz vardır. Onlar da size fark etmeden sizin yüzünüzde kendi gençliklerine dair çizgileri, izleri ararlar.
Her baba kendinin devamı gibi görür çocuğunu ve o yüzden yarım kalmış umutlarının, hayallerinin izini işaret eder, size devam edin diye.Farkında olsanız da olmasanız da biraz da onların dualarıdır yolunuzu açan aydınlatan. Çocukları tamamlasın diye yarım kalmış bir şiir bir şarkıdır ömrü.
Baba bir masal anlat baba…
Hepimiz aynı masalın içinden geçiyoruz galiba. Önce bir babaya oğul oluyoruz sonra bir oğul a baba. Bu yüzden yıllar geçtikçe babamızı daha iyi anlıyoruz ve aynaya baktığımızda kendimizin yerine zaman zaman onu görüyoruz.
Yazımı burada nihayete erdirirken, tüm babaları saygı ve hürmetle anıyorum ve sizleri
Allah’a emanet ediyorum.
Mehmet DEVECİ.




